Phellos

  Phellos, çevresindeki dağlık bölgeye hakim bir tepe üzerinde, tarihi MÖ 700 yıllarına kadar uzanan bir antik şehirdir. Bölgedeki esas yerleşim, başlangıçta Phellos’tur, eskiadı Antiphellos olan Kaşise Phellos’un limanı işlevini görür.
Arkaik ve klasik dönemlerde Phellos’un sahip olduğu ekonomik ve sosyal önem, hem yerleşim ve sur boyutlarında hem de özellikle mezarlarında kendini göstermektedir. Kalenin doğu suruna yaslanan küçük Helenistik tiyatrosu, agorası ve mezarlarının bir arada oluşu ile Phellos’un planı, Xanthos’u andırır.
Bizans döneminde kalenin bazı bölümlerinin tadilattan geçirildiği ve burada depolanan tarım ürünlerinin Antiphellos limanından ticaret yapılan kentlere gönderildiği düşünülmektedir.
Phellos’ta Alman tarihçi Martin Zimmermann tarafından yüzey araştırması yapılmasına rağmen hiçbir kazı çalışması gerçekleştirilmemiştir.

Üçağız, Simena ve Kekova Adası (DEMRE)

   Küçük bir Akdeniz balıkçı köyü olan Üçağız (antikadı Theimioussa), turizmin nimetlerinden faydalansada köylü kadınların hâlâ kayıklarla balık avlamayı bırakmadıkları özgün bir yerleşimdir. Turkuazla lacivertin sürekli oynaştığı denizde, hem Kekova tekne ve kano turlarının başlangıç noktası, hemde mavitur yolculuğunun önemli bir durağı olan köyde az sayıda ama kaliteli restoranların yanı sıra pansiyon ve hediyelik eşya dükkanları bulunur.
Üçağız’dan, sadece deniz yoluyla ulaşılabilen Kaleköy (Simena), SİT alanına dönüştürüldüğü için yeni yapılaşmanın olmadığı, eski mimari dokunun korunduğu bir köydür. Kökenita Likyalılara kadar giden ve bildiğimiz kadarıyla Haçlı Seferleri sırasında yeniden inşa edilen kalesi, eski taş evleri ve kaya mezarları ile sizi tarih içinde bir yolculuğa çıkarır. Kalenin doğu tarafında lahit mezarların bulunduğu nekropol ve denizin içindeki mezarlar, eşsiz bir görüntü oluşturur. Kalenin içinde Likya’nın en küçük tiyatrosu bulunur. Bu 80 kişilik tiyatronun özelliği, yek pare bir kayadan oyularak yapılmış olmasıdır.
Kaleköy’ün tam karşısında Kekova Adası ve Batık Şehir yer alır. MS 141 ve 240 yıllarında meydana gelen depremlerden sonra şehir batmış, ada ise anakaradan ayrılmıştır. Sahipleri tarafından SİT alanı olan bu adada tutulan keçiler, batık şehrin merdivenlerinde yürür, sarnıçlardan su içerler.

Myra ve Aziz Nikolas Kilisesi (DEMRE)

   Myra, MÖ 5. yy’dan sonra en önemli Likya şehirlerinden biri olmuştur. Akropol, antik tiyatro, bütün bir tepeye oyulmuş muhteşem ve kendine özgü kaya mezarları ile deniz nekropolünden oluşan kentte, Likya döneminin en etkileyici taş oyma figürleri görülür. Antik şehrindiğer kısımları 6 metre derinliğinde kum ve toprakla örtülüdür.
Myra, Likya Birliği’nin enönemli altı şehrinden biriydi ve üç oy hakkına sahipti. MS 141’deki depremden sonra yerli zenginlerin yardımları ve Roma’dan gelen para ile yeniden inşa edilmiş ve Roma dönemi boyunca da önemini korumuştur. MS 408 – 450 yılları arasında da, politik ve dini açıdan iyi organize olan yönetim biçimi ile Likya’nın başkentliğini yapmıştır.
Bu antik kentin hemen yakınındaki Demre’de ise Noel Baba Kilisesi bulunur. Patara doğumlu Aziz Nikola, MS 350 yıllarında burada piskoposluk görevinde bulunurken; yardımseverliği, hastalara şifa vermesi ve mucizeler yaratmasıyla tanınmış; ölümünün ardından “Aziz” olarak kabul edilmiş. Günümüzde kilise hâlâ ayakta olan sütunları, mezar taşları, canlı renklerini koruyan mozaik ve freskleri görülmeye değerdir. Ortodokslar için özel bir önem taşıyan kilise, her yıl 6 Aralık’ta, Aziz Nikola’ya dua ederek hacı olmak isteyen ziyaretçilerin akınına uğrar.

Yeşilköy Ova ve Kınık

   Kaş’a 30 km. mesafede bulunan Yeşilköy beldesi önemli bir tarım bölgesi olarak bilinir. Burada bulunan Antik Delik kemer Su Yolu ve piknik alanı Pınar kürü dikkat çekicidir.
İlçemize 43 km. mesafede bulunan Ova beldesi önemli bir tarım bölgesidir. Burada bulunan Çayağzı Plajı ilgiçekicidir. Eşen Çayı’nda yapılan nehir kanosu buradan geçmektedir.
Ova’dan 2 km ileride bulunan Kınık beldesi önemli bir tarım bölgesidir. Kınık beldesi yanında bulunan Xanthos antik kenti, önemli Likya kentlerindendir. Eşen Çayı’nda yapılan nehir kanosu buradan başlamaktadır.

Kalkan

   Kaş’ın yaklaşık 30 km batısında bulunan Kalkan, bir tabloyu andıran güzelliği ile küçük bir liman kasabasıdır. Kalkan’nın alameti farikası olan ve kasabayı meşhur eden eski Rumevleri başarılı tadilat çalışmalarıyla yenilenmiş ve eski muhteşem günlerine dönmüşlerdir.
Son yıllarda popüler olan Kalkan’ın çevresi, yazlık evlere yönelik hızlı bir yapılanma içine girmiştir. Yaz aylarında çok canlı olan Kalkan; hoş barları, küçük otel ve pansiyonları ve belki de hepsinden önemlisi, leziz tatlar sunan balık restoranları ile ünlüdür.
Kalkan’ın denize eğimli dar sokaklarından yat limanına yürüdüğünüzde, Akdeniz mimarisinin beyaz aydınlığı ve balkonlardan sarkan rengarenk çiçeklerin ve sarmaşıkların arasında büyüleneceksiniz.

Patara

    12 km uzunluğundaki kumsalı ile dünyanın en güzel plajlarından birine sahip olan Patara antikkenti, birdönem Likya Birliği’nin başkentliğini yapmış, üç oy hakkına sahip önemli bir kentti. Uzun zamandan beri Akdeniz Üniversitesi hocalarından Prof. Dr. Fahri Işık ve ekibi tarafından yapılan kazı çalışmalarında, son yılların en önemli arkeolojik bulguları olarak Likya Birliği Meclis Binası ve dünyanın en eski deniz feneri açığa çıkarılmıştır.
Görkemli antik tiyatrosu, agorası, limanındaki tahıl silolarıyla zamanında etkin bir ticaret şehri olduğu bilinen Patara; aynı zamanda Noel Baba’nın doğum yeri ve Tarsuslu Aziz Pavlos ve Aziz Luka’nın Tyros’a giderken gemi değiştirdikleri liman olarak da tanınır. Şehirdeki Apollon Tapınağı, Delphi ve Delos’takiler kadar ünlü ve önemliydi; Büyük İskender’in ve Roma İmparatoru Hadrianus ve karısının kente özel ilgi gösterdiğini biliyoruz.
Patara, bütün tarihi boyunca hem dış güçlerle hem de doğayla, kumullarla mücadele etmek zorunda kalmış. Caretta caretta kaplumbağalarının yumurtlama alanlarından biri olduğu için çevresel koruma altına alınan Patara Plajı, hem doğası hem antik kalıntılarıyla nefes kesici bir güzelliğe sahip. Antik şehrin hemen yanındaki Gelemiş köyünde sezonda kalınabilecek yerler mevcuttur.

Xanthos UNESCO Dünya Kültür Mirası

   Xanthos, Likya’nın en uzun süreli başkenti ve politik ve kültürel başarıların yanısıra büyük felaketleride yaşamış bir kent. Tarihçi Heredot’tan öğrendiğimize göre, MÖ 545’de Pers generali Harpagus’un saldırısına direnmek için Xanthoslu erkekler, bütün mal varlıklarını yakıp ailelerini öldürür, sonra da kanlarının son damlasına kadar Perslilerle savaşırlar. Şehir daha sonra yeniden inşa edilerek Atina ile politik ve kültürel anlamda sıkı bir bağ kurar.
Büyük İskender’in Xanthos’u almasından sonra pek çok yönetici değiştiren şehir, daha sonra Roma İmparatorluğu ile yakın ilişkiler geliştirir. Brutus, Octavianus ve Antonius’u devirmek için Xanthos’a gelip asker ve para istediğinde halk ona karşı çıkar. Ardından çıkan savaşı kaybederek yüzyıllar önce yaşadığı trajedinin bir benzerini yaşar. Daha sonra Marcus Antonius ve Vespasianus tarafından yeniden inşa edilmesine rağmen Xanthos, başkentliği Patara’ya kaptırır. Xanthos’un en önemli eserleri, 19. yy’da İngiltere’ye kaçırılmıştır. Bu nedenle Likya sanatının en güzel örnekleri olan Nereidler Anıtı, Harpyler Anıtı, Payava Lahidi ve benzer pek çok antik eser, bugün Londra’daki British Museum’da sergilenmektedir.
Xanthos, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer almaktadır.

Saklıkent

  Toroslar’ın Akdeniz’e açılan bir çok kanyonu arasında en etkileyici olanı Saklıkent’tir. Adını da kanyonun bitimindeki Likya şehri Arsada’nın konumundan alır.
Hem görüntü hem tat olarak çok hoş olan çağlayanın suyunda yaz döneminde yürünebilirken, kışın su seviyesinin yüksekliği ve hızı kanyona girişi engeller. Çamurunun deri hastalıklarına iyi geldiği söylenen kanyon, bir çoban tarafından tesadüfen keşfedilmiştir.
Doğa sporları için elverişli olan Saklıkent’te dinlenmek ve yiyecek için restoranlar, konaklamak için ağaç evler bulmak mümkündür.

Üzümlü ve İslamlar-Bezirgan

   Kalkan’ın kuzeyinde bulunan Üzümlü ve İslamlar, Toros köylerinin karakteristik özelliklerini taşır. 20 dakikalık bir yolculuğun ardından ulaşılan bu köyler; üzüm bağları ve çağlayan akarsularıyla insana kıyıyı ve kıyı iklimini unutturacak güzelliktedir. Üzümlü’de fabrikaların şarap üretiminde ve köylülerin pekmez yapımında kullandıkları meşhur Burgaz üzümleri yetişir.
İslamlar köyü, ağaçların arasındaki huzurlu havası ve muhteşem bir manzaraya bakan alabalık çiftliği restoranlarıyla ünlenmiştir. Yukarıya doğru devam edip yaylanın temiz havası eşliğinde dağ manzarasına dalmak ve diğer antik şehirleri gezmek kaçırılmayacak bir keyiftir. Köyde halen kullanılmakta olan su değirmeninin boruları antik dönemden kalmadır.

Gömbe ve Yeşil Göl

  Kaş’tan 70 km uzaklıktaki Gömbe, bölgenin en önemli yayla yerleşimlerinden biridir. Yaklaşık 1500 metre yükseklikteki bu kasabaya, muhteşem dağ manzaraları eşliğinde küçük köylerin içinden geçen dar bir yoldan, Türkiye’nin en güzel sedir ormanlarının arasından geçerek ulaşılır.
Her türlü meyvenin yetiştiği bitki örtüsü, yeşilin değişik tonlarına bürünmüş farklı bir dünyanın habercisidir. Kaş merkezinin tatlı Akdeniz esintisinden, serin dağ havasına bu kadar kısa sürede geçiş yapmak insanda düşsel bir his uyandırır. Sahil bölgesi sıcağın etkisi altındayken bile Gömbe’de yorgansız uyunamaz.
Yayla kültürünün önemli merkezlerinden olan Gömbe, suyunun tadı ve bolluğu ile meşhurdur. Kaş ve çevre köylerinin su ihtiyacı burada yeni kurulmuş olan bir barajdan karşılanmaktadır. Gömbe bu özelliklerinden dolayı tarihboyunca tüm yayla köylerinin alışveriş ve yeme içme merkezi olmuştur. Tarihi panayırı günümüzde de temmuz ve ağustos aylarında kurulmakta; çevre halkının ve ziyaretçilerin yoğun ilgisine uğramaktadır. Kışların karlı ve soğuk geçmesi nedeniyle Gömbe’de bu mevsimde nüfus azalırken; yaz aylarında gerek günübirlik gelen ziyaretçiler, gerek yörük geleneğini hâlâ sürdürerek yazı yaylada geçirenlerden dolayı nüfus kalabalıklaşır.
Muhteşem doğası ve temiz havası nedeniyle yürüyüşçüler için cazibe merkezi olan bu bölgede en gözderota; Pınarbaşı, Çukurbağ, Akarsu ve devamındada Yeşil Göl’dür. Adını suyunun eşsiz renginden alan Yeşil Göl, dağ havası eşliğinde yürüyüşe çıkmayı özleyen ziyaretçiler için eşsiz bir gezi alanıdır.

Meis

  Kaş’ın tam karşısında tarihi dokusunu korumuş, küçük ve güzel Yunan adası Meis durmaktadır. Tarih boyunca Meis ve Kaş iyi komşuluk ilişkileri içinde olmuştur. İki yerleşim arasındaki günlük tekne seferleri Kaş’a gelen ziyaretçileri Meis’e taşırken, Meislileride temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere Kaş’taki pazar ve marketlere getirir. Ayrıca 2007 yazından itibaren resmi giriş kapısı kabul edilen Meis’ten, Rodos’a günlük feribot ve uçak seferleri yapılmaktadır. Avrupa’da Likya mezarının bulunduğu tek yer olan ada, I. Dünya Savaşı ve II. Dünya Savaşı sonrası çok büyük göç yaşamış, halkın çoğunluğu adadan ayrılmıştır. Bugün sadece 300 kişilik nüfusu barındıran; marina etrafındaki eski evleri, ara sokakları, kiliseleri, restore edilen cami ve müzesiyle şirin bir beldedir.

Deniz Turizmi ve Yat Limanı

   Kaş ilçe merkezinde işletmeciliğini Kaş Belediye Başkanlığı’nın yaptığı Kaş Balıkçı Barınağı, günübirlik tur düzenleyen teknelerin, Meis Adası’na sefer düzenleyen teknelerin, dalış teknelerinin ve Mavi Yolculuk yapan yatların demirlediği şirin ve küçük bir limandır. Limanda elektrik, su, duş ve WC hizmetleri verilmektedir

Kaş Marinası

 Bucak Denizi mevkiinde hizmete giren, Setur ve Makyol ortaklığındaki Kaş Marina; ilçemize gelen ve konaklama yapmak isteyen yatçılara hizmet vermektedir. Marina, 472 yat bağlama kapasitesine sahiptir. Kara kısmında 160 tekne kapasiteli çekek alanı bulunmaktadır. Süper ve mega yatlar da dahil olmak üzere her boyda teknenin yanaşması için elverişli su derinliği ve bağlanma imkanlarına sahiptir. Marinada yatçılara her türlü hizmet verilmektedir.

KAPAT